Türkiye, sağlık turizminde yalnızca tedavi kalitesiyle değil; stratejik planlama, ileri teknoloji entegrasyonu ve yüksek hasta memnuniyetiyle küresel liderliğe oynuyor.
Dünya genelinde hızla büyüyen sağlık turizmi sektörü, hem ekonomik potansiyeli hem de ülke markası açısından stratejik bir alan olarak öne çıkıyor. Türkiye, güçlü medikal altyapısı, uzman insan kaynağı ve uygun maliyet avantajı ile sağlık turizminde küresel ölçekte dikkat çekiyor. Sağlık Turizmini Geliştirme Konseyi (THTDC). 20 yılı aşkın süredir yürüttüğü vizyoner çalışmalarla Türkiye’nin bu alanda global bir cazibe merkezi olmasında önemli bir rol oynayan THTDC Kurucu Başkanı Emin Çakmak ile Türkiye’nin sağlık turizmindeki dönüşümünü, 2030 hedeflerini, yeni pazarları ve teknolojik gelişmelerin sektöre etkisini konuştuk.
Türkiye son yıllarda sağlık turizminde önemli bir ivme kazanıyor. Bu gelişimi nasıl değerlendiriyorsunuz ve Sağlık Turizmini Geliştirme Konseyi’nin bu süreçteki rolü nedir?
Son 20 yılda ülkemizde, sağlık alanında yapılan devrim niteliğindeki reformlar; devlet ve özel sektör
ortaklığıyla 50 milyar dolar yatırım gerçekleşti. Bu süreçte, sağlık alanındaki 100 yıllık bilgi ve birikimimizle Türkiye, hem vatandaşına hem de dünyanın 204 farklı ülkesinden gelen 2 milyonun üzerinde yabancı hastaya hizmet sunan öncü bir ülke haline geliyor. Sağlık Turizmini Geliştirme Konseyi olarak biz de 20 yıldır bu gelişmelere paralel olarak Türkiye’nin sağlık hizmetlerini dünyaya tanıtmak için çalışıyoruz. Bugüne kadar 92 ülkede 168 temsilcilik ofisi kuruyor, 500’den fazla tanıtım etkinliği gerçekleştiriyor ve ülkemizin sağlık turizminde hak ettiği yeri alması için aralıksız çaba gösteriyoruz.
Önümüzdeki 10 yılda Türkiye’yi sağlık turizminde bekleyen fırsatlar ve riskler neler oluyor? Bu alanda nasıl bir strateji izlenmeli?
Önümüzdeki 10 yılda dünya ülkeleri, özellikle Batı ve gelişmiş ekonomiler, sağlık alanında ciddi yatırımlar yaparak hizmet kalitelerini artırmaya çalışıyor. Bu durum, Türkiye için hem bir rekabet unsuru hem de stratejik bir uyarı niteliği taşıyor. Bu nedenle biz, tanıtım faaliyetlerimizi Afrika ülkelerine yoğunlaştırmamız gerektiğini düşünüyoruz. Ticaret Bakanlığımızın desteğiyle hazırladığımız, 3 yıl süren ve 51 Afrika ülkesini kapsayan 5000 sayfalık sağlık hizmetleri araştırma raporu bu anlamda sektöre önemli bir yol haritası sunuyor. Sağlık sektöründe faaliyet gösteren tüm temsilcilerimiz, bu kapsamlı raporu kullanarak tanıtım ve pazarlama politikalarını şekillendirebiliyor. Bunun yanı sıra, teknolojik altyapıya ve nitelikli insan kaynağına daha fazla yatırım yapılması da büyük önem taşıyor. Önümüzdeki dönemde, ileri teknolojiye sahip ve bu teknolojileri etkin şekilde kullanabilen ülkeler konumlarını koruyabiliyor.
2030 hedefleri doğrultusunda Türkiye’yi sağlık turizminde nasıl bir noktada görüyorsunuz?
20 yıldır süregelen kamu-özel iş birliği, Ticaret, Turizm ve Dışişleri Bakanlıklarımızla yürüttüğümüz koordinasyon ve Türk Hava Yolları’nın desteği sayesinde Türkiye, bugün sağlık turizminde dünya lideri konumuna ulaşıyor. 2030 yılı için hedefimiz; 2.5 milyon sağlık turisti ağırlamak ve bu alandan 25 milyar dolarlık gelir elde etmek. Mevcut konumumuzu güçlendirmek ve hedeflerimize ulaşmak için devletimizin desteğini artırması ve özel sektörle daha yakın iş birliği içerisinde çalışması gerekiyor.
Teknolojik gelişmelerin etkisiyle sağlık turistlerinin talepleri değişiyor. Türkiye bu dönüşüme ne kadar hazır?
Bugün itibarıyla Türkiye, uzaktan teşhis, robotik cerrahi ve dijital hasta takibi gibi tüm yeni nesil uygulamaları hayata geçiriyor. Bu alanda teknolojiyi ilk kullanan ülkelerden biri olma özelliğini taşıyoruz. Sürekli gelişen teknolojik altyapımız ve yeniliklere hızlı adapte olabilme kabiliyetimiz sayesinde bu dönüşüme başarıyla uyum sağlıyoruz.
Yeni hedef pazarlar arasında hangi bölgeler öncelikli olmalı?
Yeni hedef pazarlar konusunda ilk sırada Afrika ülkeleri yer alıyor. Ardından Hindistan ve Uzak Doğu geliyor. Bu bölgeler, hem nüfus potansiyeli hem de sağlık hizmetlerine olan ihtiyaçları açısından büyük fırsatlar sunuyor. Sonraki aşamada ise Kuzey Amerika pazarına daha güçlü bir şekilde yönelmemiz gerektiğine inanıyorum.
Sağlık turizminde artık sadece hizmet kalitesi değil, hasta deneyimi, etik değerler ve sürdürülebilirlik de önem kazanıyor. Türkiye bu konularda nasıl bir duruş sergiliyor?
Türkiye, 2013 yılında 58 ülkenin üye olduğu Global Sağlık Turizmi Konseyi’nin uluslararası hasta hakları ve etik koduna imza atan ilk ülke oluyor. Bu etik standartlara uygun hizmet sunmaya büyük önem veriyoruz. Bugün hasta memnuniyeti oranımız %98 seviyesine ulaşmış durumda. Bu oran, Türkiye’yi sağlık turizmi alanında dünyanın en üst ligine taşıyor.
Türkiye’nin sağlık turizmi alanındaki güçlü ve geliştirilmesi gereken yönleri neler?
Kalifiye insan kaynağı sağlık turizmi başarısında kilit rol oynuyor. Bu nedenle sağlık sektöründe görev yapan personelin, özellikle çok kültürlü hasta gruplarına hizmet verebilmesi için iç eğitimlerle desteklenmesi gerekiyor. Hâlihazırda bu eğitimleri veren birçok kurum bulunuyor ancak sayılarını artırmamız şart. Hizmet kalitesinin sürekliliği ancak nitelikli insan gücüyle mümkün olabiliyor.
Uluslararası alanda Türkiye’nin sağlık markasını daha da güçlendirmek için nasıl bir iletişim stratejisi izlenmeli? Markalaşma süreci sizce yeterince güçlü ilerliyor mu?
Ticaret Bakanlığımızın sunduğu TURQUALITY destekleri, markalaşma sürecinde büyük bir rol oynuyor. Konsey olarak biz de son 20 yılda THY ve ilgili bakanlıklarla yakın iş birliği içerisinde çalışarak ülkemizin sağlık turizminde marka değerini artırmaya odaklanıyoruz. Cumhurbaşkanımızın himayelerinde gerçekleştirdiğimiz uluslararası etkinliklerle Türkiye’yi lider sağlık hizmeti sunucusu haline getiriyoruz. Eğer devlet ve özel sektör iş birliğini daha da artırabilirsek, mevcut altyapımızla sağlık hizmetleri ihracatından 50 milyar dolar gelir elde edebileceğimizi öngörüyoruz.
Kaynak: Platin Dergisi