Mehmet Beşir DEMİRBAŞ, mehmet_besir94@hotmail.com
Son yıllarda gelişmekte olan ülkelerin ekonomik büyüme hedeflerinde dikkat çeken stratejilerden biri, sağlık turizminin geliştirilmesi oldu. Daha kaliteli, uygun maliyetli ve hızlı sağlık hizmetleri arayışı, dünyanın dört bir yanından hastaların yeni sağlık destinasyonlarına yönelmesine neden oluyor. Ancak bu yükselen sektörün göz ardı edilen bir yönü var: hastane atıkları ve çevresel etkileri.
İran’da yapılan güncel bir çalışma, sağlık turizminin hastane atıkları üzerindeki etkilerini detaylı bir şekilde inceliyor. Özellikle Tahran’daki dört büyük hastanede yapılan araştırmada, sağlık turistlerinin neden olduğu atık miktarları, atık yönetim maliyetleri ve çevresel riskler dikkat çekici boyutlara ulaşmış durumda. Araştırmaya göre, bu hastanelerde yatak başına günlük ortalama 5.17 kg tıbbi atık üretiliyor. Bu miktar, ülke genelinde ortalama olan 3.5 kg/bed/day oranından oldukça yüksek.
Daha da dikkat çekici olan ise, her bir sağlık turistinin günlük 5.17 kg atık üretmesine neden olması. Dört sağlık turistinin her gün bu hastanelerden hizmet aldığı varsayımıyla yılda 30,212 ton tıbbi atığın sadece sağlık turizmi kaynaklı olduğu hesaplanmış. Bu atıkların neredeyse yarısı enfeksiyöz atıklardan oluşuyor ki bu tür atıklar, çevreye ve insan sağlığına yönelik ciddi riskler taşıyor.
Enfeksiyöz atıkların bertarafında genellikle otoklav (buhar sterilizasyonu) yönteminin kullanıldığı İran’da, bu sürecin kendisi de önemli çevresel sorunlara yol açıyor. Araştırmada, sadece sağlık turizminden kaynaklı atıkların dezenfeksiyonu sırasında yılda yaklaşık 12.54 mg poliaromatik hidrokarbon (PAH) gazı salındığı belirtiliyor. Bu kimyasallar, kanserojen özellikleriyle bilinen ve doğrudan solunum yoluyla insan sağlığını tehdit eden maddelerdir.
Ekonomik boyuta bakıldığında ise, sağlık turizminden kaynaklanan tıbbi atıkların yönetim maliyeti yılda 1 milyon doların üzerine çıkıyor. Bu maliyet, atıkların toplanması, taşınması, depolanması ve dezenfeksiyon süreçlerini kapsıyor. Mevcut sağlık sistemlerinin bu tür ek yükleri sürdürülebilir şekilde karşılaması için yeni finansal stratejilere ihtiyaç duyuluyor. Çalışma, sağlık turistlerine yönelik atık yönetimi vergisi gibi politikaların tartışılması gerektiğine işaret ediyor.
Öte yandan, çalışmanın güçlü yönlerinden biri, yalnızca atık miktarının tespitiyle kalmayıp, bu atıkların çevresel etkilerini ve maliyetlerini de ortaya koyması. Ancak merkezi dezenfeksiyon sistemleriyle yerinde dezenfeksiyon yöntemlerinin karşılaştırılmaması, araştırmanın önemli bir eksikliği olarak göze çarpıyor. Gelecek çalışmalarda, bu gibi alternatif yöntemlerin hem ekonomik hem çevresel açılardan kıyaslanması, sürdürülebilir sağlık turizmi politikalarının oluşturulmasına katkı sağlayabilir.
Sonuç olarak; sağlık turizmi ekonomik açıdan önemli fırsatlar sunarken, çevresel etkileri ve sağlık sistemleri üzerindeki dolaylı yükleri de göz ardı edilmemeli. Gelişmekte olan ülkelerin bu alandaki yatırımlarını planlarken, atık yönetimi altyapılarını güçlendirmeleri, çevre ve halk sağlığı açısından büyük önem taşıyor. Aksi halde, kazanılan döviz gelirinin bedeli, insan sağlığı ve ekosistem üzerinde ağır sonuçlar doğurabilir.